• Thursday 2 January 2025

Articles in Turkish

Türkiye’nin harekete geçmesi bekleniyor

Gerek diplomatik kaynaklardan, gerekse açık kaynaklardan elde ettiğiniz bütün bilgiler Türkiye’nin, BM’nin ortaya koyduğu parametrelerden uzak olmayacak, aynı zamanda iki liderin arzu edilen çözüm zemini olarak hemfikir olduğu bir çözümü bulmak amacıyla, Kıbrıs sorununda harekete geçeceği yönündeki görüşte birleşiyorlar.

 

Türk dış politikasını yakından izleyenler, Türk diplomasisinin ‘açık kartlarla oynadığını’ biliyorlar. 2002 yılına kadar Türk hükümetinin tezi, ‘Kıbrıs sorununun 1974 yılında çözümlendiği’ şeklindeydi. 2002 yılında, Erdoğan bu doktrini alaşağı edip onun yerine ‘çözümsüzlük çözüm değildir’ doktrinini getirdi. O zaman, Türkiye ile ilgilenen dış dünya, Türk politikasının dönüş yaptığını anladı. Erdoğan’ın bu dönüşü, sadece Lefkoşa’da, Denktaş ile dalavere içinde, bir iletişim taktiği olarak yorumlandı.

 

Bugün Türk hükümetinin o dönemde, darbe tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bile açıklanıyor. Annan Planını kabul etmesinden dolayı Erdoğan Hükümetini devirme çabası, Ergenekon iddianamesinin bir parçasıdır. O dönemde Dışişleri Bakanı olan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Financial Times gazetesine verdiği mülakatta, 2004 yılında Türkiye’nin çözüm konusunda kararlı olduğunu söyledi. Gül, ‘risk aldık. Uzlaştık, içte zıtlaşma yaşadık ve fedakarlıklar yaptık’ dedi.

 

Gül Financial Times gazetesine mülakatı, Obama’nın Türkiye ziyaretini tamamlanmasından yirmi dört sonra verdi. Gül bu mülakatta Kıbrıs sorunundaki Türk politikasını çok açık bir şekilde izah etti:

  • Mümkün olan en kısa zamanda çözüm.
  • Türkiye bunu ima ediyor ve propaganda yapmıyor.
  • Yunanistan, Türkiye ve bütün Kıbrıs’ın AB içinde işbirliğini umut ediyor.

Yine çarpıtma

 

Gül’ün Financial Times gazetesine verdiği mülakatın Kıbrıs sorunu ile ilgili kısmı, belki de bir Türk yetkilinin 1974 yılından sonra kullandığı en ılımlı ifadelerdi. Ecevit’in Kıbrıs’ın AB üyeliği treninin Türklerin sınırsız tepkisiyle karşılaşacağı yönündeki tezden, Türkiye Cumhurbaşkanının üç ülke arasında ‘işbirliği vizyonundan’ konuşma noktasına vardık.

 

Türk diplomasisi ile ilgili tecrübeye sahip olan kuzey Avrupalı bir diplomat ‘Politis’ gazetesine şu açıklamada bulundu: ‘Bu değişiklikleri görmeyenler ve Türkiye ile ilgili basmakalıp siyasi analizlerde ısrar edenler, 2004 yılındaki gibi bir sürprizle karşılaşacaklar.’

 

Türkiye Cumhurbaşkanı Financial Times gazetesine verdiği mülakatta Kıbrıs sorunu ile ilgili ifadelerinde yapıcı olsa da, bu ifadeler tamamen çarpıtıldı ve kışkırtıcı olarak yayınlandı. Devlet kanalı RİK, Gül’ün açıklamalarını Perşembe akşamından Cuma akşamına kadar çarpıtarak yayınladı: ‘Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kıbrıs sorununun çözümü için herhangi bir jest yapılacaksa, bunun Türkiye’den değil, Türkiye’ye yapılması gerektiği yönünde inanılmaz iddialar ortaya attı.’   RİK’in ‘haberi’ Yunan basınındaki muhabirlerin haberiydi.

 

Ele alma zayıflığı

 

RİK tarafından Gül’ün açıklaması olarak verilen haber, bütün kanallar   tarafından benimsendi ve bütün siyasiler, yayının kaynağını ve doğruluğunu araştırmadan, bu ‘haberi’ yorumladılar. Talat ile görüşmesinin ardından bir gazeteci Cumhurbaşkanı Hristofyas’tan ‘Gül’ün açıklamasını’ yorumlamasını istedi. Cumhurbaşkanı da haberi doğruymuş gibi algıladı ve Türkiye Cumhurbaşkanına verdi veriştirdi:

 

‘Türkiye’nin Kıbrıs’a başka askerler ve yerleşikler getirmesini ve hatta bizim de bunu kabul etmemizi isteyip istemediğini bilmiyorum.’

 

Cumhurbaşkanının açıklamalarının ardından hükümete, böyle bir açıklamanın yapılmadığı konusunda bilgi verildi. Ancak ‘haberin’ düzeltilmesi ya da geri çekilmesi konusunda RİK tarafından hiçbir çaba sarf edilmedi ve Cuma gecesine kadar ‘haberin’ yayınlamasına devam edildi.

 

Gül’ün Financial Times’a verdiği mülakat, 8 Nisan Çarşamba günü yayınlandı. Bu mülakat, Türk dış politikasının yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye Cumhurbaşkanının verdiği en önemli mülakatlardan biriydi. Mülakatta, Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak, hiç kimsenin görmediği, hiç kimsenin değerlendirmediği ve yayınlanmasından 48 saat sonra alıntılar yaparak çarpıtılmış bir şekilde yorumlanan çok ilgi çekici ifadeler vardır.

 

Türkiye neden ‘yanıp tutuşuyor’

 

Yabancı diplomatlar, Türkiye’nin Kıbrıs sorununda ciddi bir girişime hazır olduğu görüşünde birleşiyorlar. Bunun Türkiye’nin Avrupa istekleri ile ilgisi vardır. Kıbrıs’ın tümü artık Avrupa’nın bir parçasıdır ve çözülmemiş Kıbrıs sorunu AB ile ilişkileri zehirlemektedir. Gül’ün Financial Times gazetesine söylediği şey, Kıbrıs sorununun Türkiye’nin üyelik perspektifinde ağırlık olduğu, Birlik ile NATO’nun ilişkilerini zehirlediği ve bu sorununun en yakın zamanda çözülmesi gerektiğidir.

 

Gül’ün açıklamaları, Türkiye’de Avrupa’ya yönelik ilginin üç temel nedenden dolayı canlandığı bir dönemde yapıldı:

  1. Türk analizcilerin yaptıkları değerlendirmelere göre reformlar hükümetteki parti için (AKP) artık tek çıkar yoldur. Türkiye’de geçtiğimiz günlerde yapılan belediye seçimlerin mesajı buydu. Bu amaç sadece üyelik kılavuzuyla başarılabilir.
  2. Ekonomik kriz iş dünyası ile vatandaşları yeniden AB’ye döndürdü.
  3. ABD, Müslüman dünyası için batılı demokrasi örneği olarak Türkiye’yi ileri sürmektedir. Obama’nın AB’ye yönelik müdahalesi, Türkiye’de üyelik meselesinin henüz kaybedilmediği yönündeki umutları canlandırdı.

Elbette tam üyeliği onaylamayan Fransa ile Almanya’nın tepkileri vardır. Kıbrıs’ta bazı kişiler bu tepkiyi Fransa-Almanya eksenli ittifak ile ilgili fırsat olarak görüyorlar. Ancak böyle bir ittifak olursa, Türkiye’nin üyelik sürecinin yörüngesinden çıkması amacıyla olacaktır. Bu da Kıbrıs için felaket olacaktır, çünkü Kıbrıs, AB üyesi olarak bugün müzakerelerde sahip olduğu üstünlüğü kaybedecek. Mantıklı bir analiz, Fransa ve Almanya’nın tepkisini Kıbrıs için bir fırsat olarak gösterebilir:

  • Türkiye AB ile diyalogu canlı tutmaya kararlı olduğu için, Fransız Alman tepkisinin ağırlığını kaldırması gerekmektedir. Türkiye, Kıbrıs sorununda adım atarsa ve bu ağırlıktan kurtulursa, üyelik süreci yeni bir dinamiğe kavuşacak.

Bugünkü konjonktür, 2004 yılındaki konjonktürle aynıdır. Toprak üzerindeki veriler, iki taraftaki halkın psikolojisi gibi kötüdür. Türkiye önümüzdeki aylarda Kıbrıs sorununda harekette bulunacak. Sahne kurulmuştur, parametreler ortadadır ve tarafların sınırları göze çarpmaktadır. Bu çabanın sonuç vermesi, yapılacak siyasi uygulamaya bağlıdır. Eğer müzakereler medya yoluyla olursa, Türkiye’den gelen bilgiye medya yoluyla ulaşılırsa, 2004 yılındaki sonuçla aynı sonuç olacaktır. Bedel hem Kıbrıs hem de Türkiye için aynı olacaktır. Ancak Türkiye, ölçüsü ve öneminden dolayı bir çıkmazı değerlendirme imkanına sahiptir, oysa Kıbrıs’ın böyle bir imkanı yoktur.


Makarios Drusiotis

Πολίτης

12/04/2009